Kaptan, dörtlü yola çıktıktan sonra hava kararana kadar, arkada bırakıldıkları için söylenmeye devam etse de kalan beş kişi durumdan o kadar da şikâyetçi değildi. Açık denizde korsanlarla savaşmak başka bir şeydi, tam olarak ne olduklarını bilmedikleri varlıklarla savaşmak başka bir şey. Aslında bir çatışma olup olmayacağı da kesin değildi fakat barışçıl bir görüşme ile eşit ihtimaldeydi.
Dört yoldaş, darlığından dolayı merdivenlerden tek sıra inmek zorunda kalmışlardı. Hepsi de çukurun dibine doğru olan yolculukları boyunca farklı detayları gözlemleyerek yavaş bir tempoda yürüyorlardı. Büyücü rünleri inceliyor, zaman zaman tanıdık gelen bir iki tanesi dışında büyük bir çoğunluğunu anlayamıyordu. Druid ise hayatı boyunca hiç karşılaşmadığı bu canlı türlerinin detaylarını gözden geçiriyor, doğal mı yoksa doğaüstü bir oluşum mu olduğunu anlamaya çalışıyordu. Yarı peri heykellerin silahlarını ve zırhlarını inceliyordu. Ne de olsa bir savaş leydisiydi. Mavi saçlı adam ise sadece heykellerin gözlerine bakıyordu. Tüm heykellerin göz bebeklerinde kırmızı ve kırmızının tonlarında kristaller vardı ve kristaller sanki içlerinde bir yaşam taşıyormuşçasına nabız gibi parlayıp sönüyordu.
Fakat sonunda bu yavaş tempoya dayanamayan mavi saçlı adam kendini karanlık boşluğa bıraktı ve orijinal formuna döndü. Çukurun, bedeninin sığacak kadar büyük olması büyük şanstı. Bu sahneyi her izleyişinde yarı peri tekrar hayran kalıyordu ona. Birkaç saniye içinde önce bedeni ve yüz hatları değişiyor, burun ve ağız kısmı uzayıp kafatasından boynuzlar ve dikenler çıkıyordu. Kaslı kolları ve bacakları vücuduyla aynı oranda uzuyor ve hepsini birden kaplayan pullar ortaya çıkıyordu. Bedeni dönüşümünü tamamladıktan sonra son olarak sırtından çıkan kanatları ile özgün – kesinlikle kendisini özgür hissettiği – bedenine kavuşmuş oluyordu. Türünün uzun zamandır yeryüzünde görülen çok az sayıdaki örneğinden birisi olan mavi ejderha dönüşümünü tamamladıktan sonra çukurun içinde vahşice kükredi. Sesini aşağıda bekleyen gardiyanın ve yukarıdaki arkadaşlarının duymasının yanı sıra, tüm ada canlılarının duyduğuna da emindi.
Dönüşümün ardından yarı peri mavinin üzerine atladı ve sırtına kolaylıkla yerleşti. Büyücü ve druid ise basit bir tüy büyüsü kullanarak diğer ikisinin ardından zemine doğru alçalmaya başladılar. Zemine vardıklarında Seraphin üzerinde geniş bir kapı olan geniş bir duvarın önünde duruyordu. O hala adada ilk gördükleri gibi insan formundaydı. Tek tek dördünün de gözlerine baktı ve sadece maviyi başıyla selamladı. Ardından elinde kırmızı kılıcı şekillenirken sorusunu sordu: “Kapının ardındakileri serbest bırakmaya gelmediğinizi umut ediyorum mavi savaşçı?”
Mavi, boynunu saygıyla eğerek cevap verdi: “Sadece bilgi almaya geldik yüce gardiyan ve sizin varlığınız bile sorularımızın çoğunu yanıtlamış oldu. Sadece neden bizi bu kadar uzun süre yalnız bıraktığınızı anlatmanızı istiyorum.”
Seraphin cevapladı: “Gözlerinize baktım ve bu cevaba layık olduğunuza karar verdim. Ne de olsa benim de sohbet edecek çok şansım olmuyor. Her şey İki Ada halkının ayaklarınızın altındaki toprakları birleştirmesiyle başladı…”
Devam etmeyecek…
Dipnot: Beşinci bölümdeki imla hataları ve anlatım bozukluklarından dolayı özür dilerim…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder