Geçenlerde okuduğum bir haber üzerine, bu satırları yazmak istedim. Ne kadar gerekliydi bilemiyorum ama yazıyorum işte. 16-17 yaşındaki üç kuzenin aşklarını ispat etmek için ağızlarına fare zehiri tıkmalarıyla başlayan ve hastanede son bulan bir haber. Üstelik var olduklarından bile emin olmadığım o sevgililer ortalarda bile yokken. Okuyunca öfke doldu içim. Nasıl şuursuz bir aile eğitimiyle, nasıl bir beyinsizlikle bunu yapmış olduklarını aklım bir türlü almadı, almıyor, almayacak.
Suçu hemen televizyona, medyaya yüklemiş gazetenin internet sayfasında yorum yazanlar. Delikanlı ayarı veren aptal lise dizilerine, sürekli birilerinin hamile kaldığı üniversite gençliğinden bahsettiğini sanan yanlış yönlendirici dizilere, sabah kadın programlarına, vs… Tabi ki bunların da etkisi var. Hem de şiddetli bir etki. Fakat işin temelini oluşturan o cahillikten nasıl kurtulmamız gerektiğini bırakın, halkın cehaletinden söz edenler bile bir elin parmaklarını geçmiyor.
Evet bu biraz canınızı yakabilir, ya da katılmayabilirsiniz ama halkımızın yaklaşık yüzde sekseni cahildir. Bunun okumuşlukla, üniversite bitirmişlikle falan hiç alakası yok. Keza okumuşun cahili kadar beni korkutan ve tiksindiren bir suret daha yoktur sanırım yeryüzünde. (Bkz. Ajdar Anık – Aptal değilim ben makine mühendisiyim)
Yıllardır düşünüp insanlarla bu konuyu tartışıyoruz cehaletin önüne nasıl geçilmesi gerektiği üzerine. Temel eğitim ailenin, bireyi insan olarak yetiştirmesine dayanıyor. Çocuk dediğimiz minimal varlık dünyadaki ilk zamanlarında tüm duygudan yoksun bir durumdadır ve zaman içinde yontulan bir ruha sahiptir. Bu varlığı şekillendirmek de dolayısıyla birinci elden aileye düşer. Bir ruha ne katabilirseniz/ekleyebilirseniz, zaman içinde o kadar zengin bir benliğe ve düşünme yeteneğine sahip olacaktır. Bundan sonraki eğitim sistemi ise şu anın tartışma konusu değil. Fakat bir o kadar da önemli. Ama şimdilik konumuza dönelim.
İnsanların doğuştan tek yeteneği beynini kullanabilme özelliğinin ne kadar işe yaradığını işte bu haberde okuduk. Sevgi/aşk için ölmeyi marifet sayan (ölmek yerine yaşamayı akıl edemeyen), bunu kuzenine ispatlamak için fare zehiri yutan, enfes bir nesil yetiştiriyoruz. Bunun tek örnek olduğunu, istisna olduğunu söyleyenler olacaktır. Tek söyleyebileceğim, kafanızı kaldırıp, at gözlüklerinizi çıkartıp çevrenize bir bakmanız gerektiği. Bu spesifik örnek dışında şurada yazmaya başlasam, hem günlük hayattan hem üçüncü sayfa haberlerinden alıntılarla aklınızı kaybedeceğiniz hikayelerle doldurup taşırırım bu yazıyı.
Bir sonuca bile bağlayamayacağım şu satırlardan sonra, insanların beynini kullanması ve doğruları bulması konusundaki umudum dışında bir şey gelmiyor aklıma.
*Sevgim ve aşkım için sütlü, bol şekerli bir kahve içiyorum şu anda. Şiddetle tavsiye…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder