6 May 2011

İki Ada (Üçincü Bölüm)

Büyücü, dostlarının yanından ayrılıp kaptanın yanına, geminin kıç tarafına yürüdü. Kaptanın ada hakkındaki fikirlerini öğrenmek istiyordu. Nasıl yaklaşacaklarına ve karaya çıkıp çıkmayacaklarına karar vermeleri gerekiyordu. Gözlerinde hiçbir korku ve endişe emaresi olmayan kaptan yine de adanın yakın çevresinde bir tam tur atarak mümkün olduğu kadar incelemek istediğini belirtti. “Karşılaşacağımız sürprizleri minimize etmeye çalışmak bu noktada en doğrusu. Karşımıza çıkacak varlıkların ölümlü olmadığını varsayıyoruz ne de olsa.”dedi büyücüye yüzünde bir gülümsemeyle. Büyücü her ne kadar karaya adım atmak için sabırsız olsa da Denizin Gözü’nün adaya daha çok yaklaşması için sabretmesi gerektiğini biliyordu.
Adada bulundukları noktadan göründüğü kadarıyla bir burun veya koy yoktu. Sanki kalemle çizilmiş gibi tam yuvarlak görünüyordu kıyılar. Adaya yaklaşırken bir yandan da mürettebattan dört kişi su derinliğini kontrol ediyordu. Hiç bilmedikleri bu kıyılarda karaya saplanıp, kurtulmak için gelgit beklemek gibi bir niyetleri yoktu. Kaptan, durumu ne kadar hâkimiyeti altında tutarsa riskleri de o kadar azaltacağını bilecek kadar deneyimliydi.
Adaya yaklaşık iki yüz metre kala geminin burnunu çevirip ada çevresinde dolanmak üzere yol almaya başladılar. Hızlanmamak için tek yelkenle yol alıyorlardı. Kaptan dümeni yardımcısına bırakarak büyücü ile beraber sancak tarafına geçmiş olan üçlüye katıldı. Kaptanın yanlarına geldiğini gören yarı perinin yüzüne yine büyük bir gülümseme yayıldı. Kaptanla yarı peri benzer geçmişlere sahip oldukları için oldukça iyi anlaşıyorlardı. Mavi saçlı adam başıyla hafifçe kaptanı selamladı. Kendisinden korkmasa da kaptan hala mavi saçlı adama karşı nasıl davranması gerektiğini kestiremiyordu. En doğrusunun aynı şeklide karşılık vermek olduğuna karar verdi ve gözlerine bakarak başıyla hafifçe selam verdi. Mavi saçlı adamın sert yüzünde durumdan hoşnut ve çok hafif bir gülümseme belirdi, fakat yüzünü adaya çevirirken hemen kayboldu. Kaptan rahatlamıştı.
Adanın çevresinde ilerledikçe tahmin ettiklerinden daha büyük olduğu anlaşılıyordu. O anki hızlarıyla tüm adanın çevresini dolaşmak tüm günlerini alacak gibiydi. Öğlen güneşi alçalmaya başladıktan sonra artık sabırsızlanmaya başlamışlardı. Adada göründüğü kadarıyla hiçbir canlıya ya da medeniyete dair iz yoktu. Druid bir an önce adaya çıkıp ağaçlarla konuşmak, diğerleri de güneş batmadan küçük bir keşif gezisine çıkmak istiyorlardı. Fakat kaptan ile büyücü temkinli olmaktan yanaydı.
Güneşin batışına yakın başladıkları noktaya varmak üzereyken mavi saçlı adam aniden sırtını dikleştirdi ve bir noktaya sabitledi insan dışı gözlerini. Bakışlarını takip eden diğerleri de kumsala yakın ağaçların arasındaki kırmızı cübbeli kadını görüyorlardı. Fakat bu mesafeden sarı saçları dışında bir detay seçemiyorlardı. “Ne görüyorsun?” diye sordu büyücü mavi saçlı adama. Onu hiç bu kadar tedirgin görmemişti. Beraber girdikleri savaşlardaki kendinden emin ve güçlü duruşuna alışıktı büyücü.
“Gözlerini gördün mü?” diye sordu büyücüye dönüp. Büyücü olumsuz anlamda başını sağa sola salladı. Bu mesafeden mavi saçlı adam dışında kimse bu detayı göremezdi de zaten. Tüm ekip gözlerini kıyıdan çekmiş ikisine bakıyorlardı. Tekrar kıyıya baktıklarında Kırmızı cübbeli kadın orada değildi artık. Mavi saçlı adam tekrar sert ve kendinden emin duruşunu toparlamıştı. “Gözü tamamen kırmızıydı.”
“Seninkilerin mavi olduğu gibi mi?” diye sordu druid.
“Hayır,” dedi mavi saçlı adam, “o benim gibi değil. Yaşadığım süre boyunca bu kadar güçlü bir varlıkla karşılaşmadım ben. Kim oldukları hakkında atalarımın efsanelerine göre sadece tahminde bulunabilirim, ama kesin olan bir şey varsa o da artık burada olduğumuzu bildikleri.”

Devam edecek...

1 yorum:

İdrak Yolları İltihabı dedi ki...

En heyecanlı yerinde de bırakılmaz ki ama ;)