28 Nis 2011

Vazgeçebilmek Üzerine Bir Deneme

Geçtiğimiz günlerde vazgeçebilmek üzerine bir methiye okudum. “Vazgeçebilme”ye, bir erdem olduğu, özgürlük olduğu gibi övgü dolu sıfatlar bahşedilmiş. Dolayısıyla vazgeçenin de erdemli, olgun karakterli olduğundan dem vurulmuş. Şimdi bunları tekrar anlatıp da yazıyı zaten okumuş olanların kafasını bulandırıp sıkmadan kısaca bahsedelim.
Vazgeçebilmek bir yetenek olabilir tabi ki. Hayata devam etmek için bazı seçenekler çıkar her zaman insanın karşısına. Makul olanı seçer, diğer seçenekler arkada kalır. Arkada kalan seçeneklerde aklı kalabilir. Kalmayabilir de. Ama sonuçta vazgeçmiş olur. İnsanoğlunun özlemlere bağlanıp hayatı kendisine zehir etmesindense vazgeçtiklerini arkada bırakarak kararları doğrultusunda aklıselim bir ruhla hareket etmesi tabi ki güzel, tabi ki olgun.
Ama…
Vazgeçmenin özgürlük anlamına gelebileceği gibi, korkaklık ve tembellik anlamına gelebileceğini de unutmamak lazım. Özellikle insanoğlu bu kadar bencil ve kendi ruhunu dinlemekten uzakken gerçekten özgürlük namına hayatlarındaki seçeneklerden vazgeçebildiklerine ben inanmıyorum. İnsanların büyük çoğunluğu kendilerine öğretildiği gibi yaşıyorlar, yorum yapmadan, düşünmeden. Din de böyle, siyasette de, aşk ilişkilerinde de, arkadaşlık ilişkilerinde de… Her zaman verdiğim örnekteki gibi: Biz de çocukken saklambaç oynuyorduk, Amerika’daki çocuklar da oynuyorlar. Bir şeyler bir yerlerde tüm insanlığa öğretilmiş gibi. Buna güzel bir örnek de yolda, metroda, telefonda kavga eden sevgililerdir. Lütfen bu insanlara dikkat edin. Birbirinden farklı karakterde, farklı kesimlerden, farklı kültürlerden insanların aşıkların kavgaları tornadan çıkmış gibi aynıdır. Aynı kelimeler, aynı kalıplar, aynı “seni sevmesem yanında olmazdım”lar.
Daha fazla uzaklaşmadan ana konumuza dönecek olursak, bu kadar öğretilmiş, bu kadar körleştirilmiş bir insan yığınının vazgeçebilme yetisine bu kadar objektif yaklaşabildiklerini düşünmüyorum. Çünkü hayatımda, çevremde gördüğüm kadarıyla, bir şeylerden vazgeçen hemen herkes kolaycıydı. Karar odakları sadece seçtiklerinin kolay, arkada bıraktıklarının ise korkutucu ve zor olmasıydı. (İstisnaların, bir elin parmakları kadar olsa bile, var olduğundan bahsetmeye gerek bile duymuyorum).
Çok sevdiğim bir filmdeki bir cümle tüm bu söylediklerimi özetler nitelikte bir felsefeyi anlatır: Cehalet mutluluktur.
Saygılarımla...

Hiç yorum yok: