25 May 2011

Demoralizasyon


İnsanlarla dialog halinde olmadığımız bir gün var mıdır acaba?Issız bir adada Wilson'la arkadaşlık eden Chuck Noland karakteri olmadıktan sonra bu bahsettiğim durum biraz zor.

Dialoglarımız tanıdığımız karakterlerle olabildiği gibi tanımadığımız karakterlerle de yollarımızı kesiştiriyor.Sonuçta sosyal çevremizi,arkadaşlarımızı,ailemizi kendimiz kurabiliyor etrafımızda olmasını istediğimiz insan profilini özgürce seçebiliyoruz.Bu karakterler bizimle aynı yönde olmasalar bile,sevgi ya da saygı duyulan insanlar olmaları sebebiyle hayatımızda bütünleyici oluyorlar.

İşte olay ilk defa tanıdığımız ya da hiç tanımadığımız ,tanımayacağımız en fazla 3-5 dakikalık ömrü olan, kısa konuşmalarda ya da konuşmamalarda yaşayıp sonra yok olacak insanların hayatımızdaki yeri ile ilgili.Bu durumun gün içerisindeki ruh halimiz üzerinde etkileri olduğunu farkettim.Örneğin nostalji tramvayına binip,müzede ineceksiniz.Zamanınız oldukça bol,tüm gününüzü eserlere ayırmak orada vakit geçirmek,zamanı tüketirken de kendinizi geliştirmek istiyorsunuz. Bilet gişesine yaklaştınız muhtemelen sabahtan beri küçücük bir kabinin içerisinde oturup,bin çeşit insana bir çeşit lafı bin kere anlatmak zorunda kalmış olan gişe memuruna doğru eğildiniz.Bilet istediniz.Yüzünüze manasız manasız bakıp,dünyanın en büyük suçunu işlemişsiniz muamelesini gördükten sonra hızlı hızlı ve hışım içeren hareketlerle,sanki memurun tarlasındaki tavuklarına -kış demişsiniz gibi nefret edildikten sonra tek kelime bile ilave etmeden biletinizi alırsınız.Şu an birinci demoralizeniz gerçekleşti.Durağa geldiniz,daima kavga etmeye müsait toplumumuzun iki nadide ferdi daha adımınızı atar atmaz kişisel problemlerini neredeyse tüm durak ahalisinin duyacağı kadar yüksek sesle(nedense hepimiz pek bir sağırız)tartışmaktadırlar.Durağın etrafında 360 derece turda atsanız bu sesten kurtulamazsınız.Çevrenizdeki insanların yüzüne baktığınızda herkesin bu tantanadan yana mutsuz olduğunu farkedersiniz.Sonunda tramvay gelir.Biletin başındaki memurumuzda da insanlık belirtisi yoktur.Sanki bu işler için özel üretilmiş prototipler gibilerdir.Etrafınıza bakıp herşeyi unutmak istersiniz,turistler gözünüze çarpar.Değişik milletlerin insanları farklı dillerde olan Türkiye kitaplarını karıştırmakta,bu nadide ülkeyle ilgili fikirlerini paylaşmakta gördükleri güzelliklerden bahsetmektedir ve o kadar hoşunuza gider ki bu durum dalıp gidersiniz,sonra bir gülümseme bir selamlaşma olur aranızda,hiç gitmediğiniz ülkelerin tanımadığınız insanlarıyla...Başından beri yaşadığınız tüm olumsuz tavırları bir an olsun unutturur size.Müzeye geldiniz,danışma vardır ama bir tek insan yoktur ortalıkta.Turistlerde giriş yapmak için sabırsızlansalarda muhattap bulmakta zorlanırlar.Sonra sallana sallana bir bayan gelir,bu kültür binasıyla derin derecelerde örtüşen edasıyla siz daha ağzınızı açmadan seyyar satıcı gibi giriş fiyatlarını söyler.Artık kaçıncı kez demoralize olduğunuzu unutmuşsunuzdur bir an evvel içeri girmek ve insan ilişkisi kurmadan zaman geçirmek istersiniz.

Her heykelin her eserin ayrı bir detayı vardır,size sessiz bir dille geçmişi, tarihi, insanlığı o günlerden bugünlere gelen insanın yapısını anlatırlar.O ilkel varlığın kendini ne kadar geliştirdiğini(!) öğretirler. İçeride saatler geçirirsiniz.Kendinizi mutlu hissedersiniz.Dış dünyadan izole dakikalarınız bitmiştir artık.Gerçek hayat dışarıda sizi tüm heyecanıyla beklemektedir.Müzeden çıkış,tramvaya biniş vs...bu kısımları anlatmıştım zaten,tarih tekerrürden ibarettir!

Hiç yorum yok: