21 May 2011

Kayıp Irk Mangalezler (Birinci Bölüm)

Tarihle ilgilenen ve öğrenmeye açık her insan, bazı uygarlıkların tarihin tozlu yapraklarından - çok da mistik olmayan bir şekilde – ortadan kaybolduklarını bilirler. Bunun güzel bir örneği Mersin’in Tarsus ilçesindeki tren garının yanındaki parkta insanların gözüne sokulmaktadır. Parkta tüm Türk İmparatorluklarına ait bayraklar bulunmaktadır. Ve bu bayraklara ek olarak bir adet de siyah bayrak bulunmaktadır. Bu siyah bayrak tüm kayıtlardan silinmiş bir medeniyeti simgelemektedir. Bu halkla ilgili, söylentiler dışında pek de bir şey bilinemediği için uzun uzadıya açıklama yapmaktan kaçınıyorum.
Şimdi anlatacağım kayıp medeniyet de yine sembolik olarak bir siyah bayrağa sahip olması gereken Mangalezler. Tam olarak nereden geldikleri bilinememekle beraber, İskender’in birazdan anlatacağım sebeplerden dolayı Mangalezler’i Anadolu’nun güneyine kadar sürüp, ilginç bir şekilde izlerini kaybettiği bilinmektedir. Yıllarını bu halkı arayarak geçiren İskender başarılı olamayacağını anladığı zaman ise, güney topraklarından ayrılıp bir daha da dönmemiştir.
Bilinen klasik tarihlerinden bahsedecek olursak, dönemin savaşçı ve yayılmacı topluluklarının aksine, avcı fakat keyiflerine düşkün bir yapıya sahip oldukları bilinmekte. Askeri birlikleri sadece dış etkenlerden kendilerini korumak için yetiştirdikleri güvenlik birimlerinden ibaretti. Komşu oldukları tüm halklarla iyi ilişkiler içerisinde olmalarından dolayı da zaten herhangi bir militarist yapıya ihtiyaçları yoktu. Bu iyi ilişkilerin temeli ise tarihte hiç görülmemiş bir yemek anlayışları olmasıydı. Tüm komşu halklar, yaz kış fark etmeden Mangalezler’in topraklarına yemek yemeye geliyor ve karşılık olarak büyük ve değerli hediyeler getiriyorlardı. Mangalezler’deki yönetim şekli bir beylik, krallık veya imparatorluk olmadığı için bu gelen hediyeler halka eşit olarak dağıtılıyor, herkesin mutlu ve refah içinde yaşaması sağlanıyordu. Yapılan bu yemeğin adına belgelerde ulaşılamaması oldukça üzücü sevgili okurlar.
Toplumsal yapılarının yanı sıra, dini inançlarında da yaşadıkları döneme göre oldukça radikal bir yol izlediklerini söylemekte fayda var. İlk bakıldığında Türklerin geleneksel tek tanrılı dinlerine bağlı oldukları zannediliyordu, fakat tapındıkları Göktanrı değildi. Kutsal sayılan tanrılarının ismini diğer halklara söylemekten çekiniyor ve bunu mümkün olduğu kadar gizli tutuyorlardı. Fakat bilinen bir şey vardı ki yaptıkları bu geleneksel yemeği tanrılarının kutsal öğretilerinden elde etmişlerdi.
Tabi ki tarihin her döneminde olduğu gibi, bu halkın mutluluğu da baki kalmamıştır. Mangalez’lerin refahının doruk noktasında olduğu dönemde İskender isimli maddiyata düşkün kumandan kendisine de benzer bir ülke kurup, yemekten para kazanma niyetindedir. Ne herhangi bir tanrıya ne de herhangi bir insana inancı olmayan, sadece kendisini düşünen bu despot lider, ülkesindeki en iyi aşçıları çağırıp daha önce hiç yapılmamış bir et yemeği yapmalarını emreder. Uzun çalışmalar sonunda gerçekten de güzel bir et yemeği hazırlayıp liderlerine sunan aşçılar, aldıkları tepkiden memnun bir şekilde yemeğe de liderlerini ismini vermişler.

Devam edecek...

2 yorum:

İdrak Yolları İltihabı dedi ki...

İskender yerken 2 kere düşündürecek güzel bir konu,devamını merakla bekliyoruz ;birde iskender mi koktu ne :))

bfspm dedi ki...

iskender asla zirveye çıkamicak ;)