22 Haz 2011

Bir Bebeğin Günlüğünden-3.Gün

Gece uyuyamadık pek.Benim gaz sancım oldu,biliyorum bu konuda sizi 3-4 ay sıkıştıracağım.Babamın şevkatli elleriyle sırtımı sıvazlayışı ve duyduğu sesler karşısındaki memnuniyeti anlatmakla ifade edilemez sanırım.Sağol baba,gerçekten oldukça rahatlatıcıydı.Uykusuzluk bugün her halinizden belli oluyor.Elimde olsaydı ninni söylerdim size ama malum konuşamıyorum. Babam ilk günden anneme yardımcı olacağının işaretlerini verdi.Bu denli sevgi ve şevkat dolu davranan insan ancak benim babam olabilirdi.

Bugün hoşgeldine gelenlerin sayısında artış var.Üzerime merkez bankası altınlarından takıp takıştırıyorlar.Elimden geldiğince gülümsemeye çalışıyorum,ne kadar güzel bir bebek olduğumu söylediklerinde annemin ve babamın yüzünde tebessüm oluşuyor,mütevazi bir tebessüm.İşte bu an tüm ömrüm için güzel bir başlangıç.Annemin konuşmaları çok dinlediğini sanmıyorum;devamlı bana bakıyor.İçinden bu güzel varlık benim mi diye geçiriyor biliyorum,bana bakışındaki hayranlığın sebebi bu.

Biz bize kaldığımız zaman dedelerimin konuşmalarına kulak veriyorum:

-Üstadım nasıl büyüteceğiz biz bu ufaklığı? Belli bir süre sonra koşmaya başlayacak,aman düşmesin aman incinmesin diye peşinde dolaşacağız.
-Sorma üstadım zor tabi ama düşe kalka büyüyecek ki hayata karşı dayanıklı olsun.Hem büyümesinin tadını çıkartmalıyız yoksa diğer türlü devamlı tetikte yaşarsak,keyfine varamayız.

Üzerimde derin bir sevgi yumağı var.Torun evlattan tatlıdır dermiş atalarımız,en güzel anılarım siz ailem tarafından sevildiğim her an ile dopdolu olacak.Sizin beni sevdiğiniz kadar ben de sizi seviyorum.Bana yön verirken oldukça dikkatli olmalısınız.Hayat denen yolun çetrefilli olduğu çok açık.Bu nedenle beni sakın fanusun içerisinde yetiştirmeyin.Çünkü o fanusu gerçek hayat zannedip,sonra dünyaya kendime gelir gibi geldiğimde Küçük Prens durumuna düşmeyeyim.Yetiştirdiğim herşeyin kendime ait olduğunu düşünmeme ve fazla sahiplenmeme izin vermeyin.Bileyim ki kayıplarım olabilir mühim olan kayıplarımdan sonra ayakta durabilme kabiliyetim.Eğer böyle davranabilirsem,ömrünüz boyunca benim için endişelenmenize gerek kalmayacaktır.Beni yetiştirirken zaman zaman size stratejik açıdan yardımlarım olacak ya da asi davranacağım.Sizler için tek dileğim tüm yetişme evremin size kolay gelmesi.

Anne ne yapacağını şaşırmış bir haldesin tedirginliğin yüzünden okunuyor.Sıkma kendini,içindeki dürtülere güven.Seni doğru yönlendirecek ses aslında derinde senin kalbinde.Babamın elini tutmaya devam et,o seni hiç ama hiç yalnız bırakmayacak.

Bu evde şu an müzik eksik,babamın şarkılarına dedem dayanamadığı için dinleyemiyoruz.Biraz daha büyüdüğüm zaman birlikte ortalığı ayağa kaldırırız baba.Şimdilik dedemin kanunlarıyla gönlünü hoş edelim,sonra kendi bildiğimizi okuruz.

Bu sene yaz tatili planlarına ben de dahilim.Hiç korkmayın.Beni de tatile götürün.Mikrop kapmasın diye aylarca güneş yüzü görmeyen çocuklardan olmayayım ben.Dünya küçük bir çöplükse,o mikroplara ihtiyacım var unutmayın.

Bugün yine çok yordunuz beni,şekerleme saatim geldi. Uykularım bölük-pörçük.Olabildiğince uyumalı ve hızlıca büyümeliyim.

Devam Edecek...

İkibinyirmiiki (Beşinci Bölüm)

Çocuk, yaşadığı yıkım karşısında kendisini yavaş yavaş toparlamaya başlamıştı. Düşününce saçma gelen bir güzergâh olan Fulya üzerinden Beşiktaş evlendirme dairesinin oraya geçecek, oradan da Yıldız’a çıkacaktı. Bu yol saçmaydı çünkü yıkılmadan önce bile dar olan sokakların olduğu semtte artık yol namına bir şey kaldığı söylenemezdi. Manzara en az kaçtığı Mecidiyeköy kadar kötüydü. Beton blokların altından çıkan, yaşlı veya genç veya çocuklara ait vücut parçaları insanın akıl sağlığını bozacak türden görüntülerdi. Fakat yola çıkmıştı bir kere artık. Kendi zayıflığına kızdı bir anlığına. Olan olmuştu zaten ve kız arkadaşı ve sevdiklerine ulaşmak için kararlı ve güçlü olması lazımdı. Bir haftalık cesetlerin kokularını umursamamaya çalışarak yoluna devam etti.
Geçtiği yerlerde yıkılan binaların molozları birbirine karışmıştı. Yeşil boyalı ve üzerinde pastel boya izleri olan bir duvar parçası gözüne takıldı. Kırmızı renkle bir ev ve mavi renkle önüne üç kişilik bir aile çizilmişti duvara. Anne, baba ve kızları. Küçük kızın bunu çizerken kaç yaşında olduğunu düşündü. Acaba depremin olduğu gece kaç yaşındaydı? Kurtulma şansı olmuş muydu? Güçlü ve kararlı ruh hali, kafasından hızlıca geçen bu düşüncelerle dağıldı. Bu enkazın altındaki onca insanı düşünmeye başladı tekrar istemsiz olarak. Çocuklar, yaşlılar, hayatını yeni kurmuş çiftler, yüksek mühendisler, doktorlar, muhasebe müdürleri, mimarlar… Her duvarın üzerine bulaşmış anılar vardı. Hiçbirisi kendi anısı değildi fakat yine de o duvarlardaki her tozun, her çivinin, her kalem izinin bir anlamı olduğunu biliyordu.
Yola çıkalı daha birkaç saat olmasına rağmen yorgun hissediyordu. Yorgunluğu fiziksel değildi. Gördüğü bedenler, aldığı kokular, beynindeki düşüncelerin ağırlığı yormuştu çocuğu. Güneş tepede yükseldiğinde yola çıktığından beri hiç durmamıştı ve yemek yememişti.
Mecburen sürekli değiştirdiği güzergâhı onu Teşvikiye yakınına getirmişti. Yıkımdan önce de hem dar hem yokuş olan yolların kapanmasıyla oldukça zor ilerler hale gelmişti, fakat güneş tepeyi geçtiğinde artık eski Beşiktaş evlendirme dairesinin yakınına gelmişti. 3 sene önce oradaki büyük market ve üzerindeki evlendirme dairesi yıkılmış ve yeşil alan olarak bırakılmıştı. Hemen karşısındaki, içinde tüm dost ülkeler adına dikili, üzerinde bayrakları bulunan küçük anıtları olan, Dünya Barış Parkı ile boyut anlamında yarışamazdı ama yine de geniş ve yakın çevresinde pek yapı bulunmayan bir alandı.
Çocuk bulunduğu noktadan çok sayıda insan görüyordu. Yeşil alana yayılmış insanların yüzlerinden okunan umutsuzluğu görünce istemsiz bir şekilde yüzünü ekşitti. Daha bir önceki gün kendisi de aynı durumdaydı. Dünya Barış Parkı’na doğru yürürken küçük bir kız çocuğu yanına gelip kendisiyle konuşmaya başladı. Kendileriyle kalıp kalmayacağını sorarken gülümsüyordu. Bir an sonra çocuk köprüye gitmesi gerektiğini söylediğinde ise yüzündeki gülümseme yerini hüzün/korku karışımı bir ifadeye bıraktı. Tek bir söz bile etmeden oradan ayrıldı. Çocuk arkasından seslenip sormayı düşündü bu ifadenin sebebini, fakat az bir yolu kalmıştı. Ne görmeyi umuyorsa kendi gözleriyle görmesinin daha doğru olacağına karar verdi ve yürümeye devam etti.
Ihlamur-Yıldız yokuşundan çıkmayı düşünmesine rağmen dik bir açıyla yükselen yolda yıkılan binalar, o yolu kullanmamanın akıllıca olmadığını gösteriyordu açıkça. Kayıp düşme ve kendisini sakatlama riski oldukça yüksekti. Bu sebeple, parkın içinden insanların sorularına veya yorumlarına maruz kalarak geçmek istemese de, başka seçeneği yoktu. Parkta oraya buraya saçılmış molozlar dışında birkaç tane de yeni açılmış hendek vardı. Toprak yarılmış ve bitki örtüsüyle kent mobilyalarının birkaçını içine çekmişti.
Yıldız Teknik Üniversitesi’nin kalıntılarını karşısında görene kadar çevresine fazla dikkat etmeden yürüdü. Eğitimini aldığı ve birkaç yılını geçirdiği binalar yerlerinde yoktu, beton yığınları vardı yerlerinde. O yeşil görüntü ortadan kalkmış ağaçlar bile gri bir tabakanın altına gömülmüştü. Gözüne her şey hastalıklı görünüyordu. Hiçbir şey olması gerektiği şekilde, olması gerektiği yerde, olması gerektiği renkte, olması gerektiği canlılıkta değildi. Sonra yine kendisine döndü düşünceleri. Bir haftadır aynaya bakmıyorum acaba ben nasıl görünüyorum diye merak etti.
Barbaros Bulvarı üzerindeki Yıldız Kavşağı da çökmüştü. Kavşağın iki tarafında da araçlar vardı. Kimi terk edilmiş, kimi yanmış araçlar. Köprü yolunda da bir araç kuyruğu görünüyordu. Köprü tarafından yükselen dumanlar canını sıktı ama yürümeye devam etti. Yürümek zorundaydı…

20 Haz 2011

Bir Bebeğin Günlüğünden-2.Gün

Konuşmalardan anladığım kadarıyla bügün evimize gidebileceğiz.Doktorum detaylı bir şekilde beni muayene ettikten sonra bomba gibi olduğuma kanaat getirdi.O an annemin ve babamın yüzündeki mutluluk bütün odanın içini pozitif bir enerjiyle doldurdu.Babam devamlı anneme öpücükler konduruyor.Bana da kırılacak eşya muamelesi yapmasa daha mutlu olacağım gerçi.Üzülme baba,zamanla öğreneceksin.Hem daha aktiviteli günler ikimizi bekliyor,örneğin altımı değiştirme.Biliyorum bu anların gelmesini heyecenla bekliyorsun(!)

Hareket zamanı,işte şimdi gidiyoruz.Hoşçakal doktor,hoşçakal hemşire,hoşçakalın küvezdeki rakiplerim;üniversite sınavında görüşürüz.

Dünya;ben geldim.Annemin masallarda anlattığı kadar güzel bir yer olup olmadığına zamanla karar vereceğim.Güneş tenimi ısıtmaya başladı bile,yemyeşil ağaçları görüyor,kuşların sesini duyabiliyorum.Bunun yanısıra bulutlar değişik hayvan şekillerine benziyor.İşte bir kaplumbağa ve şurada bir fil var.Hayallerim gibi gökyüzü de devir-daim yapıyor.Arabaya biniyoruz.Sanırım anneannem ve babaannem bu an için ömürlerince beklediler.Ben onlara hediyeyim.Birazdan dedelerimle de tanışacağım.Umarım severler beni,sevilmeyecek gibi de değilim hani.

Evim,evim güzel evim.Aslında annemin karnındayken oldukça yakın ilişkilerimiz olmuştu.Gelmediğim yer değilsin ama mobilyalarımızı,duvarların rengini hep merak ediyordum.Çok zevkliyiz ailece.Tam bana göre bir ev az ama öz eşya.Gerçi bir süre sonra dekorasyon diye bir düzenek kalmayacak bu evde.Ben yürümeye başladıktan sonra evdeki eşyaları tren gibi dizmek zorunda kalacaksınız,orta sehpanız olmayacak.Malum karıştırma potansiyelim yükselecek.Düşme,atlama,sıçrama,yuvarlanma risklerim de artacak.Eski hayatınızı özleyebilirsiniz ailem ama bensizliğe dayanamazsınız artık çünkü tanıştık.

Bu koşturmaca içerisinde çok yoruldum ve acıktım.Anne kokteyl sütümü içip,uyumam için yardımcı olursan uyandığım zaman gülücükler saçmaya çalışacağım.Babama da söyle müziğin sesini açsın en sevdiğim şarkı çalıyor-Aimee Mann,Save Me-
Yaşasın Uyku.

Devam Edecek...

19 Haz 2011

Bir Bebeğin Günlüğünden


Telefon çalıyor anne,biliyorum şekerlemenin tam ortasındasın ikimizi birlikte taşıdığın için bugün oldukça yorgun düştün.Ben uyanığım ama sen birazcık daha uyu diye tekmelemedim seni.Eminim babam arıyordur,işten çıkış saati-ne lazım hayatım diye soracak birazdan.Evet hareketlendik,biliyorum anne benimle beraberken kalkabilmen oldukça zor ama vaktimiz daraldı buna emin olabilirsin.Açıkçası yüzünü oldukça merak ediyorum,tabi babamı da.Bana sürekli güven vererek konuşan genlerimin parçalarını puzzle tamamlar gibi üç boyutta göreceğim an için sabırsızlanıyorum.Burada senin güvenli vücudunda oldukça rahatım ama dokuz ay oldu be anne,artık dünyayı görmeme izin verme zamanın geldi,seni biraz zorlayacağım yakında ama değecek merak etme ...Ahh,işte tam tahmin ettiğim gibi babam yolda umarım dondurma almıştır,yemekten sonra iyi gider.

8 gün sonra

Sanırım 10 günlük rutin süreyi tamamlayamayacağım anne,içerisi gün geçtikçe sıkıcı olmaya başladı sanki bir güç beni dünyaya çekiyor.O nedenle şu an uyusanda seni ve babamı biraz telaşlandırmak zorundayım.Evet,başlıyoruz.Sıkı bir penaltı vuruşu yapmalıyım.Annemi uyandırmayı başarmalıyım.Dışarda heyecan dorukta.Babam annemi derin nefes alıp vermesi konusunda oldukça destekliyor,hatta babam bu potansiyelle neredeyse beni doğuracak.İçinde bulunduğum su haznesi oldukça azaldı,muhtemelen iri bir dalga olarak karaya vuracağım.İt anne,it beni...

Hey,ne çok ışık var dışarıda.Bu bayan doktorumuz olmalı,onu sesinden tanıyorum.Anne,ne kadar güzelsin.Seni yorduğum için çok üzgünüm ama buna değeceğini söylemiştim.Kucaklaşma vakti ama ama neden ağlıyorsun sanırım benden rol çalıyorsun anne.Ortalığı inletsem iyi olacak,beraber ağlayalım nasılsa ömür boyu birlikte güleceğiz.Yıkanma ve giyinme faslından sonra görüşürüz anne.Küvez oldukça sıkıcı bir mekan daha biraz önce bir kabinden kurtulmuşken,diğerine adapte olmak istemiyorum umarım kısa sürer.Camekanın arkasından bana hayran hayran bakan bu gözlerin babam olduğunu düşünüyorum.Evet baba,ben geldim.Yeni hayatımız için buradayım.Şu yan tarafta ağlayan veletlerden sana konsantre olamasamda baba,seninle kucaklaşmak için oldukça heyecanlıyım.

Hemşire,beni anneme götür lütfen.Koridor ne kadar sakin,şu çiçeklerin önüne yığıldığı kapı annemin odası.İşte görmek istediğim manzara babam annemin elini tutmuş ve heyecan içinde beni kucaklamayı bekliyor.Geliyorum baba,hey o Iron Maiden tişörtü mü?Çok yakışmış.Şimdilik ben Winnie'ler ile idare etmek zorundayım baba sonra beraber takılırız.Şimdi sarılalım,güvenli kollardayım.Merhaba baba...

Devam edecek...

14 Haz 2011

İkibinyirmiiki (Dördüncü Bölüm)

Kız Minibüs Caddesi’nde zorlukla yürüyordu. Geniş bir cadde olmasına rağmen yıkılan binaların beton parçaları her yöne saçılmış ve yığıntılar oluşturmuştu. Kendisi gibi belirli bir amaç için kendinden emin adımlarla hareket eden insanlar olduğu gibi, yıkıntılar arasından kullanılabilir eşyaları ayıklayan birkaç insan da vardı. Şanslı azınlık diye geçirdi içinden kız. Sonra hemen fikrini değiştirdi. Şanssız azınlık…
Yolculuk kız için yorucuydu. Sürekli tırmanmaya, atlamaya, zıplamaya alışık değildi vücudu. Bir yandan beton blokların arasından geçmeye çalışırken, diğer yandan babasını dinlemeyip sporla hiç ilgilenmediği için kendisine kızıyordu. Fakat böylece kafasını meşgul ediyor ve çevresindeki yıkımın ciddiyetiyle pek ilgilenmiyordu.
Minibüs Caddesi’nden İnönü Caddesi’ne döndü. Kozyatağı Köprülü Kavşağına çok uzun bir mesafe olmamasına rağmen bu yolu da iki saatte zorlukla tamamlayabildi. Güneş gökyüzünde yükselmiş ve bulutsuz hava sayesinde sıcaklığını hissettiriyordu. Saati olmayan kız saatin öğlen bir civarı olduğunu tahmin etti ve bir paket kek ve birkaç yudum sudan oluşan öğle yemeğini yemek için beton bir bloğun gölgesine oturdu. Hala hiçbir yardım ekibi yoktu görünürde.
Yemeğini tamamladıktan sonra Kozyatağı Köprüsü’nün üzerine çıktı ve son bir haftadır deprem anı dışında kanını donduran tek şey bu görüntü oldu. Daha birkaç hafta önce sevgilisiyle izledikleri zombi filmlerini andıran bir sahneydi karşısındaki. Yol boyunca yıkılmış binalar; terk edilmiş, yanmış ve kısmen çöken yolların içine kaymış arabalar; yanarak veya çıkan muhtemel izdihamda ezilerek ölmüş insanlar… Kafasını meşgul ederek yürüdüğü yollarda neden bu kadar korkunç bir sahne olmadığını düşündü hemen, fakat yanıt basitti. Gece vakti gelen deprem, insanların beton yığınlarının altında, gözlerden uzak kalmasını sağlamıştı.
Biraz ileride yolun sağında Yeni Sahra köprüsünün yakınındaki alışveriş merkezinin katları, bu mesafeden bile üst üste istiflenmiş beton tablalar olarak seçilebiliyordu. Kızın bu yolu seçerken yiyecek bulmayı ümit ettiği binalardan birisiydi bu alışveriş merkezi. Fakat gördüğü manzaradan sonra midesindeki yiyecekleri yerinde tutmak için bile çaba harcaması gerekiyordu. Ters peristaltik hareketini birkaç kez yutkunarak engelledi ve gözlerinden akan yaşları silip tedirgin bir şekilde köprüden aşağıya inen bir yol buldu. Her ne olursa olsun Boğaziçi Köprüsü’nü denemek zorundaydı.
Yolun kenarındaki yıkılmış binaların ve beton yığınlarının arasından gitmektense, her ne kadar yanmış ve kötü görünüyor olsalar da araçların arasından, gerekirse üstlerinden yürümeye karar verdi. Fakat çok kısa bir süre sonra durumun, köprünün üzerinden gördüğünden çok daha kötü olduğunu anladı. Bir haftalık cesetlerin kokusu bazı noktalarda dayanılmaz bir hal alıyordu. Bir gaz maskemin olması için ne gerekiyorsa verirdim diye düşündü o anlarda. Gerekirse bedenimi bile…
Devam edecek…

1 Haz 2011

İkibinyirmiiki (Üçüncü Bölüm)

Çocuk aklını kurcalayan düşünceleri kafasını sallayarak dağıttı ve ayağa kalkıp ağrıyan vücudunu gererek kaslarını açmaya çalıştı. Hayatı boyunca birilerinin, kendisini düştüğü zor durumlardan kurtarmasını beklemişti ve öncekilerden farksız olarak yine kimse gelip elinden tutmamıştı. Bir kez daha kendi ayakları üzerinde durma sorumluluğunu göğüsleyip hareket etmesi gerekiyordu. Yıkılan evinin kalıntıları arasından kendisine ait birkaç eşya bulmayı başarmıştı ve bunlar arasında çocuğu en çok sevindiren, hasarsız bir şekilde bulduğu dijital müzik çalarıydı. İçindeki şarkılar her dinlediğinde adrenalin salgılamasında yardımcı olur ve kendisine enerji verirdi.
Bataryası dolu olan müzik çalarını cebine koydu ve deprem sırasında üzerinde olan çapraz asılan küçük çantasının içini ambalajlanmış hazır yiyeceklerle doldurup yola çıkmak için hazırlandı. Kıyafetleri bir haftanın pisliğini taşısa da sağlamdı ve daha uzun süre dayanırdı. Arkadaşlarının hemen hepsi ve sevgilisi Anadolu yakasında oturuyordu ve onlara ulaşması gerektiğini biliyordu. Bu yüzden yıkılmış olması ihtimaline rağmen Boğaziçi köprüsünden denemeye başlamaya karar verdi.
Köprüye yakın olduğu için ulaşması kolaydı ama yıkımın boyutlarını öğrenmek için Osmanbey Caddesi üzerinden Mecidiyeköy’e ve oradan da köprü yoluna çıkarak biraz yolunu uzatmanın bir zararı olmayacaktı. Sabahın bu erken saatinde yola çıkarak sakin bir tempoyla öğlen olmadan köprüye varabilirdi. Bu düşüncelerle yıkıntıların arasından yürümeye başladı. Çok az sayıda insan sağda solda uyuyor veya yiyecek bir şeyler aranıyordu. Onlara yardım etmek geçti bir an içinden, elindeki yiyeceklerinden bir kısmını onlara vermek istedi. Fakat hayatta kalma güdüsü ağır bastı ve yardım etmesi gereken ilk kişinin kendisi olduğu gerçeğiyle yoluna devam etti.
Osmanbey’de Atatürk Evi ve biraz daha ileride yolun karşısındaki bir eski eser bina hariç diğer yapıların tamamı yerle bir olmuştu. Atatürk Evi’nin ayakta kalmasıyla ilgili, son on yılda ismini aldığı kişiye atılan çamurlar ve edilen hakaretlere bir cevap olarak yıkılmadığını düşündü ve gülümsedi. Fakat hemen ardından, yürürken üzerinden geçmek zorunda kaldığı yıkıntıların hangi binalara ve hangi hayatlara ait olduğunu, beraberinde neler götürdüğünü düşündüğünde içini derin bir hüzün kapladı. Mecidiyeköy meydanına geldiğinde hasarın boyutları gözünde bir kat daha büyüdü. Binalarla beraber yıkılan üst yolun, araçların da infilak etmesine neden olduğu anlaşılıyordu. Yıkıntıların ve yanmış insanların kalıntılarının üzerini küller kaplamış, ölü bedenlerin keskin kokusu, yanmış araç ve binaların kokusuna karışmıştı. Bulunduğu mesafeden bile midesine hakim olamayan çocuk bu manzaraya daha fazla dayanamayacağına karar vererek geldiği yönde tekrar yürümeye başladı. Köprüye giden başka yolları denemeliydi.
“Keşke hiç yerimden kıpırdamasaydım” diye düşünürken, bir haftadır ilk kez gözlerinden süzülen yaşları hissetti ve yaşlar görüş açısını kapatırken içgüdüsel olarak kendisini Fulya üzerinden köprü yoluna çıkaracak bir güzergâhı takip ediyordu.
Devam edecek…